6 Mart 2012 Salı

AŞK...


Kompozisyon yahut şiir yazma denemesi yapmış birçok insanın üzerinde kolayca bir şeyler yazabileceğini düşündüğü üç beş konudan biridir aşk… Kaldı ki lise öğrencilerinin tek konu başlığıdır. Onun üzerine çok şiir yazarlar çok şarkılar söylerler. Peki, ‘aşk nedir?’ gerçekten. ‘Nasıl olur?’. Kim bilir beklide en mühim soru bu ‘aşk kimi bulur?’
Yüreğimde hissettiğim yoğun duygu… Onsuz olamayacağını bilmek… O yokken kendini eksik hissetmek… Hep onu düşünmek… Gözünün ondan başka bir şeyi görmemesi… Ve daha birçoğuyla tanımlanırken aslında kendi tecrübemle söylemeliyim.  Son şık: hiçbiri.
Yapılan yorumlar yakıştırılan sıfatlar başka duyguların belirtileridir. Kimi zayıf bir karakterin, kimi ise acıyan bir yüreğin yahut yalnız kalmamak adına seçilen yanlış bir tercihin.
Oysa aşk…
İnsanın Allah’ın varlığını hissettiği en güzel andır. Kader inancın bir anda sabitlenir. Sen bir kişiyi sevdiğini düşünürken sayesinde bir sabun parçasının tüm havuzu köpürtmesi gibi yüreğini büyütür, sevgini coşturur, herkesi ve her şeyi seversin. Başta onun gibi güzel bir insan yarattığı için Allah’ı daha çok seversin. Sonra Allah’ın yarattığı tüm canlıları sevmeye başlarsın. Ve en sonunda o güzel insanı senin kaderine bağladığı için ona her gün şükredersin. İnsan doğmuşsundur ama severken daha bir insan olursun. Daha çok dinler daha az konuşursun. Bir hız treni gibi giden ömrünün bir anda bir durakta durması gibi ağırlaşır hayatın. Her saniyenin tadını çıkarırsın. Zaman daha yavaş akar. Panik nedir yaşamazsın. Çoğu âşık hissettiği şeyi mahkûmiyet gibi değerlendirirken aşk seni bir durağa bırakmıştır ve inanın siz bir sonraki durağı asla merak etmezsiniz. Sizi bağlayan ne bir zincir vardır ne bir kilit. Kocaman kanatları ve uçabileceği uçsuz bucaksız gökyüzü varken kalıvermektir. Ne geldiğin yer aklında kalmıştır ne gitme hakkın olduğun. Özgürlüktür aşk. Ruhunu tüm komplekslerinden arındırmaktır. Kendini sakınmadan birine açmaktır. Hakkında ne düşüneceğini umursamadan açılabilmektir birine. En güzel ve en çirkin halinle sevmiştir seni ve sen bu güvenle daha dik yürürsün artık. En zavallı hissettiğin anlarda bir dağ gibi yaslanır sana ve bunu asla sana hissettirmez. Kibir nedir bilmez yüreğin. Daha çok empati yapar daha merhametli olursun. Almadan vermektir aşk. Bencil yüreklerde işte bu nedenle var olamaz.
Aşk ve gurur, su ve hava gibidir. Birinin olduğu yerde diğeri yok olur. Eğer aşkınızın içine sızmış gurur varsa işte o kısım aşk yoksunudur ve kangren olmuştur.
En mühim sorunun cevabına geldi: aşk kimi bulur?
Kırıcı olmadan ümitleri söndürmeden söylemeli bunu. Aşk kendisine yer açmış yüreğe girer. Yani az önce sıraladığım kişiliğe bürünmekten rahatsız olmayacak, almak değil vermekten hoşnut olan için yaratılmıştır aşk. Kendini fazla önemseyen, mükemmel olacağım diye olmadık işlerle kendini tüketen olduğu gibi olamayıp olmak istediğinin peşinde koşarken kendini hangi durakta bıraktığını hatırlamayan, hayatı hızlı yaşayıp anlam katmak adına büyük işler yaparken yüreğinin açlığını doyurmayan, sevmeyen değil sevemeyen, bardağın dolu tarafını göremeyen, gözleri açık kalbi kör, hep ‘ben’ ile başlayan cümleler kuran, akılcı ilişkiler peşinde koşarken ruhunu pazara çıkarmış insanları bulmaz aşk.
 Sanırım aşk göz seviyesinin biraz aşağısında olduğu için biraz eğilmek gerekiyor. İşte o vakit sizin için çarpan yürekleri görebilirsiniz. 

a.okul


Hiç yorum yok: