1 Aralık 2012 Cumartesi

SUS(TUM)...



…insanlar konuşa konuşa mı anlaşır… Gerçekten mi… söyler misiniz hangi noktada konuşmak işinize yaradı… Bakkala gidip ekmek almak istediğinizi söylediğinizde  yahut telefonla birine geç kalacağınızı söylediğinizde… Hepsi bu işte.

Hani komik bi giriş olacak ama ben yıllardır konuşuyorum ki emin olun bu konuda oldukça iyiyimdir benim hiçbir işime yaramadı. Hiçbir cümlem dahası açıklamam insanların düşüncelerini değiştirmeme yetmedi. Kurduğum cümleler havada asılı kalmış iyi niyetli bomboş balondan başka bir şey olamadı. Ben konuşmadan önce insanlar ne düşünüyorlarsa konuştuktan sonrada aynısı oldu. Gerçekten ama gerçekten konuşarak insanları etkileyebiliyor musunuz. Yani birinin fikrini değiştirebiliyor musunuz. Yani aldatılmış bir kadın iyi bir mazeret sunduğunda eşini affedebiliyor mu… Yahut aslında iç sesi affetmek istediği için mi affediyor. Yaa gerçekten konuşmak ne işe yarıyor.

Küçüktüm ne kadar küçüktüm hatırlamıyorum ama anneme yahut babama her kızdığımda ölümüne susmak istiyordum. Öyle ki onlara böyle ceza kesmeli ve onlar sonsuza kadar benim aklımdan ne geçtiğini bilmemeliydiler. Bu fikir aklıma nerden gelmişti bilmiyorum. Olsa olsa izlediğim bir filmin etkisinde kalmış olabilirim yahut çevremdeki böyle bir engelliyi uzun süre gözlemleyerek bu fikri bulmuşta olabilirim. Çünkü oldum olası insanlara karşı hep merak içinde olmuşumdur. Her neyse işte son günlerde kendime sürekli bu tembihte bulunuyorum” konuşma” “sus” gece gibi, deniz dibi gibi, toprak gibi sessiz kal. Kıymet vermeyen insanlara konuşma, seni tanımalarına aklından ne geçtiğini bilmelerine izin verme. Kendi iç yolculuğuna yaren tutma. Herkes dışında kalsın bu yolculuğun.

Susmak; yorgun bir belleğin, kırgın bir kalbin sessiz çığlığıdır.

Susmak eylemsizliği anlaşılmanın.

Susmak akıntıda küreksiz kalmak.

Susmak her şeyi kaderine bırakmak.

Susmak boyun eğmek olacaklara.

Susmak kabullenmek.

Susmak kimsesizliğini fark etmek.

Susmak …

Sussss….

Sustum!