21 Eylül 2015 Pazartesi

samimiyet dolu bayram dilerken...

artık kesin ve net biliyorum. hiçbir şey eskisi gibi değil. zaman hızla geçiyor esintisini yüreğimde hissediyorum. mevsimler yıldırım hızıyla içimde. artık çok şey öğrendim. elbette hala öğrenmemekte ısrarcı olduğum konularda var. modanın geçişini, teknolojinin hayatımıza girişini, oyunların bitmesini, çocuklarımızın asosyal olmasını, gdo lu besinlerle beslenmediğimizi, zehirlendiğimizi yahut evrimleştiğimizi kabul ediyorum. ama benim hala kabullenemediğim şeyler var.
yıllar önce... lise 3 deydim. sıra arkadaşım vardı. adı f harfiyle başlıyordu sanırım.:))))) tam hatırlayamıyorum ama çok iyi bir kızdı. çalışkandı da. doktor oldu sanırım. o sene yıldız kenter' in "ben Anadolu" isimli tek kişilik bir oyunu vardı. hiç izleyemedim tabi. ama o gitmişti. sarı bir post it in üstüne kurşun kalemle o oyundan bir replik yazmıştı. tesadüftü belki ama o replik benim hayat felsefem olmuştu. 
" inandığın ve dilediğin gibi yaşa. konuşacak kimse bulamayınca insan; kediyle, köpekle toprakla da konuşur..." 
evet, zaman hızla geçerken çevremde gördüğüm sanal ilişkileri gördükçe toprakla konuşmayı tercih eder oldum. kimsenin kimseyi umursadığı yoktur. herkes avazının çıktığı kadar yüksek tonda egosuyla konuşuyor. bu aile içinde bile böyle. kardeşliğe dahi inanmıyorum. Habil ile kabil misali herkes birbirinin eksiğini tamamlamak için değil açığını deşifre etmek alay etmek aşağılamak için var. herkes fırsatçı. beklentisi olan insanlar yağdanlıkta sınır tanımıyor. küçük çıkarlar için büyük taavizler veriliyor. samimiyetsiz bir dolu insan. 
sevmek güzel şey lakin gerçekten bu zamanda insan sevmekte güçlük çekiyor. o kadar az kaldılar ki. Allah; o, bir elin parmağı kadar sayılı sevdiklerimizi bizden ayırmasın.
samimiyet dolu günler ve bayramlar diliyorum...

9 Temmuz 2015 Perşembe

ahhh bennn...ben ben ben...


Yara almışız. Hatta epey yara bere içinde kalmışız. İçimizden akıp gidenler bu çatlağı zorlamakta. Biz toplum olarak sesimizi yükselttikçe “Müslümanız” diye, farklı bir antitez bizim içimize sinsice girmiş, biz bu sinsi düşmanı bir türlü tespit edememişiz. Oysa böyle miydi çocukken sosyal yaşam? Annelerimiz başını örterdi ama… Sanki namaz kılmakta yaşlıların işiydi. Çoğu Kur-an okurdu ama kimse de mealini bilmezdi. Çok bişey bilmezlerdi yani. Haa ama insanların daha ahlaklı daha merhametli olduğu da bir gerçektir yani…

Evet bi yerlerde içimize farkı görüşlerden sinsice sızmış misyoner düşüncelerin esiri oluvermişiz.

Son zamanlarda facebook a tekrar takılmaya başladım. Paylaşımlarda fark ettiğim bir şey oldu. Aslında yeni bir şey değil, hani gözünün önünde olurda sen bir türlü fark edemezsin ye öyle bişi işte.

Ana fikir şu: kimse senden daha kıymetli değil, boşver kimseye acıma, acıdın da ne oldu, bu kadar acımasızsam zamanında bana yapılanlardan dolayı, valla kimseyi takmam beni üzeni üzerim… gibisinden cümleler. Evet, egomuzu böyle bir yere oturtmuşuz ki “ ya ben de kabahat olabilir mi ?” veya “ ben ne yaptım ki bu arkadaşım bana bunu yapıyor?” diyemiyoruz. Bir bendir gidiyor. “Haklıyım… Herkes beni sevsin… Kimse arkamdan konuşmasın, konuşursa haddini bildiririm, o kim oluyor( ki adamın ‘ sen kimsin’ diyesi geliyor)” falan filan işte biliyorsunuz. her kazancı kendimize hak, bizim üstümüzde kazanç sağlayanları (illa maddi kazançtan bahsetmiyorum) laflarımızla boğuyoruz. bazen iyi insanları iyi olduklarına pişman edecek kadar ileri bile gidiyoruz yani:(((

En azından nazımın geçtiklerine sesleniyorum. Sen kıymetlisin tabi ama herkesten daha çok değil yani. Sende benim gibi bir fanisin. Senin de hataların var ve sevenlerin sırf seni sevdikleri için bunu senin yüzüne vurmuyorlar. Silip attıkların kim bilir sırf sana yağdanlık etmediği için hayatında değildir. Ve belki de bu oyunda asıl kıyımı yapan sensindir. Hatayı kendinde aramanın bi mahsuru yoktur. Gururunu kimseye ezdirme tabi ama bu egoyla sadece yalaka arkadaşlar bulabilirsin. Baksana çevrene bu dediklerimden bir sürü tanımıyor musun? Senin onlardan biri olmadığını nerden biliyorsun.

Herkes senin kadar kıymetli. Sen mutlu olacaksın diye insanlara haksızlık etmenin bir alemi yok yani.

Sev ki sevilesin. Hoş görmeyi bil ki sende kırılmayasın. Verdiğin kadar alırsın hayattan. Ne bir eksik ne bir fazla. Hem ne demiş Mevlana; incitme! incittiğin yerden incinirsin