30 Nisan 2012 Pazartesi

öğretmen- anne- baba- çocuk

herkes tartışıyor. herkes konuşuyor. çoğu bizi , biz öğretmenleri eleştiriyor. haklılarda elbette ama tüm söyledikleriyle değil bunca konuşana karşılık hala susmalarıyla işlerini yapıp ortaya düşmedikleri için haklılar.
araştırma yapılmış kaç türk ailesi hepberaber ne faaliyet yapıyor diye. sonuç: evde oturup ailece yapılan faaliyet televizyon seyretmek. bunu okumayan cahili değil bunu bizde yapıyoruz. sonra soruyorlar eğer geliriniz iyi olsaydı ailece konsere gidermiydiniz. elbette. operaya bile giderdim. üniversite okuduğumuz yıllarda her hafta bir şekilde kendimizi eğlendirmek birazda geliştirmek adına giderdik sinemaya. babam belki bilmezdi benim verdiği parayla sinemaya gittiğimi ama ben giderdim. babam sinemaya gidemezdi çünkü oda tıpkı şu anda benim yaptığımı yapıyordu. çocuğu için iyi bir gelecek hazırlamaya çalışıyor kendi gitmiyor bizi gönderiyordu. şimdi soruyorlar öğretmenler ne kadar sıklıkla ktap okuyor sinemaya gidiyor ..vb diye. nasıl ama nasıl. öğrencimizden öğrendiğimiz yeni yayınlar evde interneti olmadığı için okulda notlarını giren öğretmenlerini görmüyormu kimse. ve biz herşeye ve herkese rağmen öğretmeniz. ben işimi çoook seviyorum. kusura bakmasınlar okulda en çok sevdiklerim onlar. onlar sayesinde günüm güzel geçiyor. benim işimi zorlaştırmak için kurulmuş sistem ve kurallara ancak o öğrencilerimin heyecanıyla katlanabiliyorum.
bu devletin öğretmeni bile benim ne iş yaptığımı bilmezken (hani ben resim öğretmeniyim ya o nedenle... onlara göre yan gel yat. ama tabi onlar çok çalışyorlar bakın hepsi filizoff:)) ben sırf onlar için öğretmen olduğumu düşünerek çalışoyrum. bazen beni vatanseverlikle suçlayanlar ( aslında sevmediğimle) akşama kadar odalarında net başında okey oynarken, ben dersime girerken, ben o altın çocuklarım için çalışıyorum.
ben lise öğretmeniyim. benim çocuklarım 15-16 yaşlarında çoğuna göre kocaman adam kimine göre bilmem ne.. ama benim için çocuk. kızdığımda oluyor elbette hatta bazen hakaret ettiğimde. ama kızmayın bana ben kendimi onların anneleri gibi görüyorum. suratları asıyldığında nasıl soruyorsam. sevindiklerinde sevinçlerini nasıl paylaşıyorsam. güzel bir davarınşta nasıl tebriklere boğuyorsam aynı zihniyetin doğurduğu duyguyla kızıyorum. ben öğretmenim. çoğu veli çocuklarını okula gönderrerek günlere gitme peşindeyken bilmezken ne sıkıntı var diye ben yanlarındayım. onlar okumazsa görürüsem yıllar sonra muhtaç en çok ben üzüleceğim. kızarım tabi kızacağımda yeri geldiğinde. çocuk bilmez hata ne o benim neye kızdığıma bakarak öğrenecek doğruyu yanlışı. o bu yaşamda tecrübesiz beni ondan ayıran yönümle yönlendireceğim.
ben öğretmenim ama anlatıldığı gibi değil öğretmenlik. medyaya kadar herkes öğretmeni suçlama peşinde. yazık ama sizi böyle düşündüren böyle bakmanıza sebep olan sistem kurucularına yazık. bence öğretmenelri geliştirecek programları bırakında anne babalara anne baba olduklarını hatırlatacak programlar kurslar hazırlayın. onlar çocuklarını odalarına atıp cebine para verip yapıyorlar anneliği babalığı biri bence bize öğretmenliği değil onlara kim olduğnu anlatsın.
çook uzattım ya. bıraksam daha çok yazarım. ama neyse bi ara yine devam ederim:))

28 Nisan 2012 Cumartesi

DELİ DALİ


Dali'nin tuvalinde can bulmuş 
salvador dali
beyninden fırlamış bir ruhum ben
Yarı uçuk yarı kaçık
Bildiğin dille deli
Hem de adam akıllı deli
Öyle böyle değil hani...
Ki san beni öyle ki
Ben rahat edeyim dünyamda

Akıllandıkça 
boynuma taktığın sorumluluk halkalarından,
Kurallarından,
Sınırlarından,
Baskılarından,
zorbalıklarından
Kurtulayım
Sen
Beni
Deli
San
Ben
Rahat
Edeyim

a.okul

24 Nisan 2012 Salı

hep gülüyorum:)))

Gülmek;
ne güzel bir nimet
Allah'ım sana şükürler olsun.
kahkahalarım hep varolsun:))))))))))))))))))))

22 Nisan 2012 Pazar

YAŞAMAK VE ÖLMEK


Dünyayla son ve uzun buluşmana giderken ve vedalaşırken hayatındaki her şeyle… O narin vücudunu bırakırlarken o nemli toprağa kalmış mıdır dudaklarında yaşamın o buruk tadı. Ve sen sevdin mi deli divane ve sevildin mi alabildiğine aklının yettiğince. Güzel emanetler bıraktın mı yaşama. Ve öğrettin mi yavrucaklarına hayatın sırrını. Sevmek tüm hücrelerinle. Yelkenlerine asıla asıla yaşadın mı? Dümeni kimseciklere bırakmaksızın fırtınalara ve dalgalara. Ve mutluluk kucakladı mı seni, yakaladın mı saçlarından yolarcasına. Ve inatla ve ısrarla her şeye ama her şeye rağmen yaşadın mı? En mühimi yaşadığına inanıyor musun?
Yola herkesle aynı çizgiden başlarken solladın mı sana kin tutanları ve asilce affettin mi zafiyet düşkünü kibirlileri. Yüceltmeden kendini büyüttün mü yüreğini dünyalar kadar. Hiç yorulmadan ve usanmadan “benden bu kadar” demeden çalışıp emek verdin mi değer verdiğin her şeye. Dahası kıymetlilerini sıraya koyabildin mi dürüstçe. Ve gidiyorsun bak söyle bana ne bıraktın geride izin kaldı mı yaşamından bizlere ne bıraktın seni hatırlayacağımız.

a.okul

21 Nisan 2012 Cumartesi

HÜZNÜN EN SEVDİĞİ DURAK

 

Hüznün en sevdiği duraktır kadın.

Sevinç çığlıklarını yakıştırmaz sanatçı kadının gamzesine. 

Ona gözyaşı dolmalıdır inceden.

Ama ben geniş gökyüzleri olan 

Ayaklarımı ıslatan

Çığ damlalarının yuva kurduğu bayırlarda

Sevinçten çığlık çığlığa koşmak gülmek yaşamak

Saati tutarak ama yüzyıllarca sevmek istiyorum...

 

a.okul


20 Nisan 2012 Cuma

BOZUK İLİŞKİLER...BOZUK KİŞİLİKLER


Evet, bu gün ilişkiler hakkında birkaç söz yazmak istiyorum. Gerçi konuşunca benim çenem düşüyor ama inşallah kısa öz anlatabilirimJ
İki yetişkin bir ilişkiye başlar, ya bunu bir çocuk yapsa normal dersin, gören adam sanır derler ya öyle bişi işte. Yalanın tripin biri bin para. Sanki insanlar beraber bir şeyler paylaşmak için değil de sanal yaşamlarında oynayacak oyun arkadaşı arıyorlar. Kimi şamar oğlu kimi köle kimi “ulan yedi bunu da daha ne kadar yalanla kandırabilirim” gibi uzattıkça uzatıyor. İçinde biraz daha insanlık kırıntısı kalan yedikçe diğeri Allah versin uzatıyor.
Hele hele en çok kızdığım şey. Sevmeyene âşık olanlar. Bu nasıl bir hastalık. Ben böyle derken bazılarının içinden “ya sen seveni bulmuşun konuşuyorsun” diyebilirsiniz. Elbette ki öyle değil. İnsan onurunu gururunu nerde ortaya koyacağını iyi bilmeli. saçma sapan durumlarda ezik birinin bir küfürüyle değil değer vermeyen birine değer vererek küçülür. Buna izin vermeyecek. Elbette ki kazanmak için insan emek verir ama baktın olmuyor bırakacaksın bırakınca da hemen teselliyi başka kollarda aramayacaksın tabi eğer değer veriyorsan. Mühlet vereceksin karşındakinde küçük bir kıvılcım varsa hevesiyle… İntikam için başkasıyla çıkmak kadar küçük düşürücü bir şey olabilir mi? insan gururu için yaşar. Yaşar elbette ama birini unutayım diye de benim dengim olmayan bir zavallıyla çıkamam. Bunu bazen aldatılınca da yapanlar da oluyor. Eğer bunu sende yapıyorsan o zaman insanın şunu diyesi geliyor ‘senin gibi karaktersizi aldatmakla iyi etmiş’.’ Aldatıldığını fark edip hemen başkasıyla bir ilişkiye başlayabilen bir ahlaksızda aldatılırdı zaten’ diyesim geliyor.
Ha bir de ya acıdım çıktım diyenler var ki en bozulduğum onlar. Kardeş çook afedersin sen mezemisin milletin tesellisi olacaksın. Küçüldün küçüleceğin kadar. Hasta ruhlu insanların ‘ intihar ederim’ blöflerine kapılıp uzatmak ilişkiyi korkunç bir durum kimsenin psikoloğu da değilsiniz. Bırakın ne hali varsa görsün haa çok üzüldüysen ailesinden birine söyleyin anlatın durumu ilgilensin. Ne yapabilirsiniz ki hem nereye kadar.
Kısaca ilişki sizin için vardır ilişki size hizmet etmeli sizin dostluk açlığınızı, arkadaşlık açlığınızı, güvenme gücünüzü doyurmalı. Sevildiğinizi hissedip söyleyebileceğiniz kişilerle birlikte olun. Eğer hep siz veriyorsanız ve bu alışkanlık haline gelmişse bırakın hemen acilen. Dik durun küçülmeyin hatalıysanız ve affettirmeniz gerekiyorsa kendinizi işte orda gurur olmaz köpek gibi yalvarın ikna edene kadar. Ama sizin bir kabahatiniz yoksa kapıyı açın gitsinJ))

a.okul



19 Nisan 2012 Perşembe

SEVMEK...KİMİ ZAMAN...



Sevmek kimi zaman coşkulu kimi zaman hüzün dolu ama en çokta anlatılamamışlarla yüklü bir sonbahar yağmuru. 
Yüklenip yüklenip başka dağlara yağarsın.

a.okul

15 Nisan 2012 Pazar

ŞİMDİ RENKLERE GÖRE KİŞİLİKLERİNİZİ BELİRLEYELİM:)


Uzun süredir paylaştığım renkler dizisi son buluyor. renkler ne kadar kıymetli? renkler ne anlatır? bir çok tercihimiz gibi sevdiğimiz ve sevmediğimiz renklere göre kişilik tahlili yapmak da mümkün görünüyor. Şimdi size kısa bir test anlatacağım. Ama önce şu sekiz renk arasından  en sevdiğinizden en sevmediğinize doğru bir sıralama yapın ve 1 den 8 e numaralayın. numaralandıracağınız renkler şunlar: Mavi, Sarı, Kırmızı, Yeşil, Gri, Siyah, Mor ve Kahverengi.
şimdi sırayla bakalım ne imişsiniz ne değilmişsiniz:)

MAVİ sükûnet ve sadakat rengidir. Maviyi ilk sırada seçenler hassas ve huzur arayan insanlardır. Hayatları kontrollü, hedefleri bellidir. Problemsiz, üzüntüsüz bir hayat isterler ve bunun için birçok şeyi feda edebilirler. Tutarlı ve sürtüşmesiz bir beraberlik arzu ederler. Mavi son sırada ise tatminsiz olduğunuz ve sizi kısıtlayan şeyleri yıkmak istediğiniz anlamına gelir. Tekdüzelikten nefret ediyorsunuz demektir ama bu yüzden aile ve iş hayatınızda sürekliliği sağlayamayabilirsiniz.

SARI 2., 3. Veya 4. Sırada seçenler iyimser kişilerdir ve geçmişe değil daima ileriye, geleceğe ve umutla bakarlar. Hayatı kolay görür, problemleri pek kafaya takmaz, kolay endişelenmezler. Ama bu tembel oldukları anlamına da gelmez. Sürekli olmasa da sıkı çalışma dönemleri vardır. Hele sarıyı ilk sırada seçtiyseniz bu sizin çok hırslı ve sürekli zevk ve mutluluk arayan bir kişi olduğunuzu gösterir. Sarı renk hayli geri tercihlerde kaldıysa ümit ve hayallerinizi kaybetmiş, kendinizi reddedilmiş, bahtsız hissediyorsunuz ve içe dönmüşsünüz anlamına gelir.

KIRMIZI arzu ve enerji demektir. İlk sırada kırmızıyı tercih edenler dürtüsel davranan, kazanmak isteyen enerjik kişileridir. İyi bir lider olurlar. Beklentileri yüksektir ve hayatı dolu dolu yaşamak isterler. Kırmızı 7. veya 8. sırada kalmış ise yaşama sevinci ve macera arzusu çok az demektir.

YEŞİL sebatkarlık, tutuculuk ve değişime direnç anlamındadır. İlk sırada tercih edilmişse, siz inatçı, sahiplenici ve hayli bencilsiniz demektir. Başarma hırsınız fazladır, kıymetli şeylere sahip olmak, hatta onları biriktirmek meyliniz olabilir. Tanınmak ve başkalarını etkilemek istersiniz ama başarısızlık ve kayıp ihtimalleri sizi çok üzer. Yeşil son sıralarda kaldıysa benliğiniz incinmiş, gururunuz kırılmış demektir. Buna bağlı olarak da tenkitçi, alaycı ve dik başlı olabilirsiniz.

GRİ nötr bir renktir ve zıtlıklar arasında orta noktayı bulma isteğini temsil eder. Gri ilk tercihiniz ise hiçbir yere angaje olmadan bağımsız kalmak istiyorsunuz demektir. Fikir ve duygularınız her an değişebilir. Bir grupta “erimekten” nefret edersiniz. Yapan değil izleyen olmayı tercih edersiniz. Griyi son sıraya bırakanlar ise tersine paylaşmayı seven, bir gruba katılmak isteyen, arzulu, hevesli insanlardır. Bu kişiler hedeflerine ulaşmak için her yolu denerler.

SİYAH “hayır” demektir. Bu rengi ilk sırada tercih eden kişi kaderine isyan ediyor demektir. Siyah ikinci seçim ise, idealiniz, tutkunuz uğruna her şeyden vazgeçebilirsiniz. Eğer ilk tercih sarı, ikinci tercih siyah ise, kişi hayatında köklü değişiklikler yapmak üzeredir. Normalde siyah son sıralarda seçilir ve bu, kişinin kaderiyle barışık olduğunu gösterir.

MOR ise iç çatışmaları simgeler. Özellikle dürtülerinizle sükunet arayışları veya hükmedicilikle boyun eğme hisleri arasında çatışma yaşadığınızı gösterebilir. Moru ilk sırada tercih edenler mistik veya büyüsel arayış içerisindedirler. Zihinsel olarak tam olgunlaşmamışlardır. Hayal dünyasında yaşarlar. Mor genellikle son sıralarda tercih edilir ve olgunlaşmış bir yapıya, gerçeklerle yüzleşebilen bir kişiliğe işaret eder.

KAHVERENGİ fiziksel iyilik rengidir ve sizin kendi sağlığınıza gösterdiğiniz ilgiyi simgeler. Eğer kahverengiyi orta sıralara (4., 5.) koymuşsanız sağlığınız ve bedeninizle sadece gereği kadar ilgileniyorsunuz demektir. Bu da iyiye alamettir. Hastalık evhamı olanlar ve, kendini fazla dinleyenler ise kahverengiyi ilk sırada tercih ederler. İlk tercihiniz bu renk ise hayli huzursuz ve endişelisiniz demektir. Kahverengiyi ilk üç sırada tercih edenler aynı zamanda güvenli bir çevre arayışı içerisinde olurlar. Meselâ mülteciler genellikle bu rengi ilk sırada tercih ederler.
Kahverengi son sırada olduğu takdirde ise, tersine, sağlığınızla gereği kadar bile ilgilenmiyorsunuz anlamına gelir. Sandığınız kadar sağlıklı olmayabilirsiniz. Çabuk bir check-up yaptırın

13 Nisan 2012 Cuma

aşkım sana borçluydum:))

Bunu yazmaya borçlu hissetim kendimi. Beni tanımayanların çok ilgilenmediği ama az çok tanıyanların yaa bu kadın şiddet mi görüyor imajı yarattığımı biliyorum. Kadınlarla ilgili yazdığım yazılarda yahut ettiğim sohbetlerde böyle bir izlenim yaratıyor olabilirim. Ama bilmelisiniz ki ben Allah’ın şanslı kullarından biriyim. Evet, bazen iyi bir şeyler yapmış olmalıyım ki böyle bir eşle yaşıyorum diyorum yani. Eşim tüm iltifatları sonuna kadar hak eden bir insan. Bu yazıyı belki de ona borçluyum.
Bu gün işyerinde bir erkek arkadaşla sohbet arasında 'biz birbirimize hizmet etmek için yarışıyoruz' dediğimde yaşadıkları şaşkınlığı biliyorum. Haklılarda elbette. Hatta onlar konuşurlarken ben kendime sordum bile bu aşkı ve bu huzuru yaratan ortamda benim payım nedir diye. Bilmiyorum gerçekten. Ama şunu da biliyorum hiçbir şey durduk yere olmuyor. Çünkü iyi insan kötü insan diye bir şeyin olmadığını da biliyorum. Eşine kötü olan insan benim için iyi insan olabiliyor yani. Yani iyilikler ve kötülükler kişiye göre değişebiliyor. Beni sevmeyen insanlar olmasına karşın ben eşim için iyi bir insanım. Kim bilir belki de ilişkiye kattığın anlamla ilgili bir şey. Evlilik çıkarlar üzerine kurulmamışsa yani zengin, güzel, paralı, makamlı diye evlenilmemişse aşk varsa gerçekten evliliğin ilk yıllarında yaşanılan yarışta durup kendini ve ilişkiyi gözlemleyebiliyorsan nefsine ve gururuna hapsetmiyorsan ilişkiyi evet o ilişkinin güzel olmaması için bir sebep yok. Eşini toplum içinde aşağılamaktan çekinmeyen insanlar nasıl bir saygıyı hak eder ki. Senin eşin hakkında söylediklerini en iyi ihtimalle o da senin için düşünüyordur. Ben ilişkime hep böyle baktım. Ben onu üzecek bir şey yapıyorsam oda yapıyordur dedim. İncinmek istemedim incinmedim incitmedim. Ben yorgunken bile ona kıyamadım oda bana kıyamadı… Saçlarım kuaförde yandığında beni en iyi anlayan yine o oldu ne komik dimi. o akşam çocukları yanımıza alıp eczane aktar gezip saçıma vitaminler almıştık. Saçın bir kadın için ne kadar kıymetli olduğunu kaç erkek bilir.
Aşkım sen hep benim kıymetlim oldun hep öylesin. Sahip olduğum en büyüleyici varlıksın. Varsın ne derlerse desinler sana ki biliyorum seni gerçekten tanıyanlar da seni en az benim kadar seviyor. Sen bunu hak ediyorsun. Özü insan... Daha bir şey diyemem. Merhametli anlayışlı... Ama sanmayın kuralları yok sanmayın korkmuyorum ondan. Onun yüreğindeki sevgimi kaybetmekten, azaltmaktan ölesiye korkuyorum. Onsuz uyanacağım sabahtan korkuyorum. Gücünü hissetmeyeceğim zamanlardan korkuyorum. Onu bilerek olmaz zaten bilemden kırmaktan korkuyorum. Ve Allah’a her gün şükrediyorum böyle bir insanı bana hayat arkadaşı olarak verdiği için. Ve kayınvalideme teşekkür ediyorum böyle güzel bir insanı doğurduğu için, yaşamına iz bırakan herkese teşekkür ediyorum… aşkım seni hala hep çok seviyorum.

a.okul


BEN...KADINIM...


Charles Courtney Curran -zirvedekiler.

İnsanoğlunun dünyaya gönderilmesiyle başladı macerası. İki cins olarak yaratıldık. Neden farklı iki cins? açıklamasını yapmak düz mantıkta kolay elbette: çoğalmak için… Ama artık biliyoruz ki çoğalmak için karşı cinsi bulamayan bir erkek denizatı dişi olabiliyor ve çoğalabiliyor. Yani uzatmayayım benim kadın olmamın nedeni sadece bebek taşımak olmamalı. Velev ki öyle olsun hadi; sadece biyolojik farklılık olsaydı; duygusal anlamda niçin böylesine erkeklerden farklıyım. Yaşam mücadelesi başladığı andan itibaren yaşamdaki duruşları ve misyonları erkeklerden farklı olan kadınlar kimi zaman erkeğe eşit kimi zaman aşağı görüldü. Ne garip değil mi. Kim karar veriyor kimin kimden üstün olduğuna. Nasıl bir beyin benim eşit yahut aşağı olduğum kanısına varıyor. Beyninin % 3 ünü kullanabilen bir varlık bana kalıp biçiyor. Kime neye göre…
Her neyse uzatmadan geleyim konuya. Bizleri eşit olma, ayakları üzerinde durma yalanıyla iş hayatına atan mantık şimdide kadın olmamızdan rahatsız oluyor. Kadın işinde duygusal olamaz yani robot gibi işini yapmalı. Geçen gün ağlama ihtiyacı duyduğumda fark ettim bunu. Ağlamaktan utanmam gerekiyormuş gibi bir baskı hissettim. Ama hepsi bu değil yani tek başına Ayşe değilim ben Hz. Havva’dan bu güne tüm kadınların tüm evrimiyle değiştim. Çok çeşitli yaşam yollarından sıkıntılarından bu güne geldim. Çok değiştim değiştirdim değiştirildim. Erkek gibi çalışıp evimin geçimini sağlamaya çalışıyorum milyonlarca kadın gibi.  Yaşamımı kaliteli kılmaya çalışırken niçin erkek gibi olmalıyım. Ben hem kadın olup hem hayatımı kazanamaz mıyım. İşlerin kurallarını kim belirliyor. Çalışan insan olmanın kriterlerini kim belirliyor. Kırmızı ayakkabı giyip topuk seslerimin koridorlarda yükseldiği bir yerde niçin çalışamam. Niçin kibar olamam. Benim kahkaham niçin rahatsız ediyor kanun koyucuları. Ben pek alada işimi yapıp kadın olabiliyorum. Olmak istiyorum. Duygulandığımda ağlamak istiyorum. Bu kime neye engel ki. Beni gerçekten küçük mü düşürüyor aciz mi sanıyorsunuz. Gerçekten mi? Kaldı ki sizin tüm hayatımızın tüm durumlarına sızmış olmanıza rağmen nasılda dimdik duruyoruz.
Ben kadınım. Unutmak isteyenlere görmezden gelenlere inat. Ben zayıf kasları olan gözyaşı pınarının ucunda asılı, bir konserveyi bile yardımsız açamayan belki ama tüm cinsimin soyuyla sizlerle savaşabilen küçük kaslarımızın yetemediğinde dayak yiyen ama ayağa kalkan, sizin patronlarınızdan korkarak yaptığınız yalakalıklara inat şiddet meraklısı kocasına kafa tutup boşanabilen ama düzenin eksikliğinde; meydanda bıçaklanacak kadar özgürlük düşkünü cesur amazon, ben kadınım ağlarken belki size kalkamayan elleri gözyaşını silip hedefinden şaşmayan…ben kadınım yokluktan korkmayan eve 'ekmek götüremiyorum' diye gurur meselesi yapıp dama çıkmayan direnen…ben kadınım akıllı olduğunuzu sanırken aptallığınızı yüzünüze vurmayacak kadar akıllı…ben kadınım evde işte sokakta varlıkta yoklukta hastalıkta her durumda her şartta zarifim inceyim ama güçlüyüm…

a.okul


10 Nisan 2012 Salı

...MA-DIM




Hiç bir şeyi gerektiği kadar sevemedim
Korkarım âşıkta olamadım anlatıldığı gibi
Gecelerimi bölecek sevdalarım olmadı benim
Hiçbir sanatçı arkasından çığlıklar atılacak kadar güzel sözler söylememişlerdi
Hiçbir şiir duygularımın merkezinden geçmedi
Hayranlık duygusunu hiç hissetmedim ben
Ve hiç kimseye tam anlamıyla kin de duyamadım.
Affettiğimi düşünenler büyütürken beni gözlerinde
Ben kimseye gerektiği kadar değer vermediğim için affettim onları
Yani adam gibi kinlenecek kadar bile kıymetli kimsem olmadı
Hep teğet geçti duygular bende
Ben dalmak isterken bu okyanuslara
Hep yer değiştirdi duygular
Tam dibine varmadım

Kimseyi kaybettiğim için adam gibi ağlayamadım
Hep yarım bir tebessüm kaldı yüzümde
Ya Ne olduğunu anlayamadım
Ya da çok geçmiş oldu üstünden olanların
Sanal dostlarım oldu benim adam gibi içimi döküp dertleşemedim bile
Kimseye özümü paylaşacak kadar güvenemedim
Hep bir gözüm açık kaldı yanımdakilere
Nasıl yapar bunu diyecek kadar şaşırtmadı kimse beni
Çünkü kimsenin kimseyi kendinden daha çok sevmediğini çok erken öğrendim
Çıkarları söz konusu olduğunda hiç düşünmeden satacak dostlarım oldu benim
Ben onları çok iyi tanıdığımdan
Hiç hayal kırıklığına bile uğramadım

Özlemlerimi bile yüreğimin en derinine gömdüğümü yıllar sonra fark ettim.
Kimseyi yana yakıla özlemedim
Burnumda hiçbir şey tütmedi.
Hiçbir yemeği ağzımdan salyalar akarak yemedim

Kimseden korkmadım
İçim hiç ürpermedi.
Kimseye ve hiçbir şeyi kaybedeceğim diye panikler yaşamadım
Gidenlere el sallamaktı görevim
Adam gibi öfkelenemedim bile kimseye
Hiçbir şeye ve hiç kimseye kafa tutamadım
Sanırım:
Sanırım ben yaşamadım

a.okul