30 Mart 2012 Cuma

4+4+4..EĞİTİM VE YAŞAMIN SIRRI



Bu videoyu yaklaşık bir yıl önce izlemiştim. Ve bu yazıyı yazdığımda aklıma ilk gelen şey bu videoyu paylaşmak oldu. Ama ne yazık ki nette bu paylaşımı bulmak kolay olmadı. İçeriği bilmeme rağmen adını bilmediğim bu videoyu nasıl bulduğuma inanamazsınız. Tüm bu gayretime değdiğini düşünerek ısrarla izlemenizi istiyorum.


Bu gün enteresan bir gündü. Düşüncelerimi aynı noktaya odaklayan, tüm yollar Paris'e çıkar gibisinden bir gündü işte. Bir eğitimci olarak son günlerimiz 4+4+4 sisteminin tartışmaları içerisinde geçiyor. Herkesin bu konu hakkında bir fikri var. Ve enteresandır öğretmenler hariç herkes fikrini açık yüreklilikle söylüyor.
Her neyse bu gün anaokuluna giden kızımı okula götürdüm. Öğretmeni bir katalog için fotoğraf çekeceğini kitaplık önünde poz vermemi istedi. Ayakkabıları çıkarıp kitaplığa gittim, açtım dolabı elime bir kitap aldım. İşin aslı poz vermek isterken ilgimi çeken bir kitap buldum. Richard Lauv’un “Doğadaki Son Çocuk” isimli kitabıydı. İşin aslı çok kalın kitapları okumakta zorlanıyorum. İlgim çok çabuk dağılıyor.. neyse.. kitap insan oğlunun doğadan koptukça zekasının yeteneklerinin ve yaratıcılıklarının azaldığı üzerine ve buna karşılık Amerika’da başlatılan anaokullarının botanik bahçeleri ve metropol grisini ikiye bölen büyük yeşil riverside parkında oluşturulan doğal yaşamdan bahsediyor. Sonrasında da eğitim sistemimizde uyguladığımız bizim yerimize düşünen düşünürlerin ortaya attığı eğitim kuramları ve Gardner’ın 1983 yılında geliştirdiği çoklu zekâ kuramı ki bunu eğitimciler daha yakinen bilirler. Bir çoğunuzda duymuştur hani -dil zekası - mantık, matematik zekası - mekan zekası - beden hareket zekası - müzik zekası- ilişki zekası ve içgörü zekâsından oluşan 7 zeka tipi. Gardner buna karşılık geleneksel IQ testlerinin yeterli olmadığını da iddia ediyordu. Kısacası 8. zekâ tipi olarak doğa zekâsını ekledi. Buna kaç kişi şaşırdı bilmiyorum. Ben şaşırmadım. Yani bu zamanla 10 - 20- 30 da olabilir bir süre sonra bence saymaktan vazgeçerler. Yaşım itibarıyla görebiliriyim bilmiyorum ama bir gün insan zekâsının sınırları olmadığını fark edip böyle 7- 8 kalıp içine sıkıştırılamayacağını anlayacaklar. Doğadan beslenen bilim, laboratuvarına girince neden doğaya yabancılaşır. Doğanın bir parçası olan insanoğluna hizmet eden tıp niçin alternatif tıbbı yok sayar. Kaldı ki insanoğlu için (modern tıp olarak isimlendirilen) tıp alternatif olmalıyken… Matematikte iyi olan niçin dünyanın merkezini matematik sanır. Ve son zamanlarda mantar gibi çoğalan matematik öğretmek için enteresan kurslar kim için niçin açılır. Sanat ve yaratıcılık ne işe yarar. İnsan nerden beslenir. Sayısal zekânın 1800 lü yıllardaki sanayii devriminin getirdiği bir ihtiyaçla reyting yapması bu teknolojinin hızla ilerlemesi yani arzın çok olması onu gerçekten değerlimi yapar.
Çağ değişiyor. Bilgisayar kullanan, klavye başında olmadık işler başaranlar değil; yaşamın içinde ayakta kalabilen parmakla gösterilmeye başlanırken, gelişmiş ülkeler ilköğretimde sadece merak eden araştıran doğayı inceleyen çocuklar yetiştirmeye çalışırken, Türkiye’de önemli kolejler artık bünyelerinde yaratıcılığı geliştiren dersler ve aktiviteler eklerken nasıl bir bünye hala fizik kimya matematik iyi olsun gerisini seçmeli yapsınlar der.(kim diyor diye sormayın! Hemen herkes) Ben kendimce cevap vereyim. 3. dünya ülkeleri böyle bir cevap verir. Takip etmekten kurtulmayan bir zihniyet toplama işlemini kafadan yapmanın bir meziyet olduğunu sanan zavallılar. Formül ezberlemek ne kadar heyecan verici olabilir ki. Yani neyden daha kıymetli.
İnsan DNA sının sırrı çözüldü denirken sadece % 5 inin çözüldüğünü biliyor musunuz? Siz ilk insan yaratıldığı andan itibaren atalarınızın tüm özelliklerini o DNA’nızda taşıdığınızı biliyor musunuz? Nasıl oluyor da resme müziğe matematiğe yeteneğiniz olamıyor. Olsa olsa doğru yöntem uygulanmamıştır o kadar. Herkes her şeyi yapar. Tıpkı son günlerde büyük zevkle izlediğim survivor programında olduğu gibi. Teknolojinin içinde yaşayan sosyal insan nasılda ilkel insan yaşamına uyum sağlıyor. Ağlıyor bunalıma giriyor. Ama alışıyor. Kimsede “ay ben onu yemem” falan demiyor. Avlanıyor, saatsiz zamansız tamamen biyolojik isteklerinin peşinde nasılda ilkel yaşıyor. Tıpkı avcı ataları gibi hemen hatırlıyor avlanmayı ısınmayı barınmayı korunmayı...
İnsanoğlu bir sır. Yaşamda öyle. Kuramlara kurallara sıkıştırmak yaratılmışların birini diğerine üstün tutmak ancak insana yakışır bir ayıp olabilir zaten. Gün  batımları niçin bu kadar güzel, çiçekler niçin böylesine rengarenk, toprak niçin böyle kokar, ve varlığının nedenini bilmediğimiz yıldızlar niçin bu kadar ışıl ışıl ve yine niçin kuşlar bu kadar güzel öter, su şırıltısı niçin böylesine dinlendirici, ve insan.... nasıl 6 kemiğin üstünde dik durabiliyor. Yüce Rabbim en mükemmel matematikçi fizikçi ressam müzisyen.... ve daha birçoğu. Her biri diğeri kadar kıymetli. Eğitim 4+4+4 mü olur başka türlümü bilemem ama yaklaşım ve zihniyet evrensel olmalı. Meraklı, iyi zevk sahibi, yaşadığı çevreyi koruyan, geçmişine saygı duyan, geleceğine ümitle bakan gençler yetiştirmeliyiz. 

a.okul



Hiç yorum yok: