4 Ağustos 2012 Cumartesi

YAŞAMIN GERÇEĞİ....


Ramazan;  12 ayın sultanı. İnsanın bedenen ve ruhen dinlendiği bir dönem. İşin aslı tatile denk gelince zor olacağından korktuğum olmuştu ama işe gitmemek ve zaman sıkışması yaşamadan geçirmek oldukça güzel. Son iki yıldır ramazan aylarında annem ablamlar ve yiğenlerimle bir araya gelip Allah rızası için kuran okumamıza yardımcı olan komşularım Yasemin abla ve Tubuşumuz (yan komşum dünya tatlısı kardeşim tuğba) sayesinde oldukça güzel geçiyor. Yıllarca öğrenmekten korktuyğum Kur'an-ı şimdi çat pat da olsa okuyorum. Ardından Türkçe meali ve dini içerikli kitaplar okuyoruz. Oldukça keyif alıyorum. Bu bana bir zorlama gelmiyor. Bilakis hani çalışmıyor olsam tüm günümü böyle geçirmekten zevk bile alırım.
Neler oluyor da insan yaşı ilerledikçe dine kendini daha yakın hissediyor. Ölüm korkusu mu? Yahut ortam mı? İşin aslı başka bir seçenek bulamadım. İnsanların yaş ilerleyince dine yöneldiklerinde “hı ölüm korkusu sardıya artık başlar kuran namaz...” gibi anlamsız konuşmalar ve yorumlarından nefret ediyıorum.
Peki, ben, bizzat ben… Yaşım ilerlediği ölüm aklıma geldiği için mi? dinim bana huzur veriyor ve hep onunla oluyorum. Cevabı vereyim.
Kim kimden daha çok şey yaşamıştır bilinmez ama ben tanıdığım insanlar yaşadıklarım ve sürekli sorgulayan zihnime sahip çıkamadım. İnsan yaşamı boyunca hep bir kavram peşinde koşuyor. Didiniyor araştırıyor yoruluyor sorguluyor yorumluyor… Ama hiçbir şey hiçbir iş para eğlence kariyer dost anne baba… Ve dahası bulduğunu sandıkların seni mütemadiyen hayal kırıklığına uğratınca asıl olanın onlar olmadığını anlıyorsun. Bu kavramın adı “gerçek”. Evet, gerçek bir aşk, gerçek bir aile, gerçek bir meslek, gerçek bir hayat istiyoruz. Elle tutulur ve sağlam dayanıklı… Ama hiç bir şey ve hiç kimse sağlam değil. Tüm bu sanal sahne ve sahte oyuncular seni gerçeğe yönlendiriyor. Ben artık masal istemiyorum. Beni acıtsa da üzse de ağır da gelse gerçeği istiyorum. Ben kimim ve niçin buradayım. Çevremdekiler ne ve kim. İyi olmak için niçin ısrar eder insan.
Geçen tesadüfen bir siteye girmişim sonradan fark ettim. Adını vermek istemiyorum ama dünyanın tesadüfen oluştuğundan falan bahsediyordu. Madem benim hikâyem ölünce bitecek ve yıllar sonra beni kimse hatırlamayacak niçin iyi olmak için uğraşıyoruz. Dünyanın bir ucunda tanımadığımız insanlara niçin yardım kampanyaları düzenleniyor. Yahut aleni değil sinsice kötü olsam mesela kime ne. Beni sorgulayacak bir yaratana inanmıyorsa insan niçin içindeki nefse dur desin ki. Ha nedir iyi olmak asilce bir davranıştır. Bu bir toplum kuralıdır. Sosyal yaşamın kuralıdır. Yok, canım ya. Benim gibi yaratılmış sıradan insanların bana aferin demesi için mi iyi olacağım. hadi ordan diyesim geliyor. Kimseyi ciddiye almıyorum bana iyi veya kötü demeleri için. Ben Allah’ın benim içime kurduğu vicdan mahkemesine veriyorum her gün ifademi. İnsanları kim takar. Ha içinde gerçekten objektif olabilmeye başaranlar olabilir ama ben buna nasıl güvenirim ki benim dengim bir insan bana aferin dese ne olur demese ne olur. Bu nasıl bir inanç sistemi. Ve soruyorum. Bahsedilen bu tesadüf düzen sizi tatmin ediyor mu? Beni etmiyor.
Hani bilgisayar oyunları vardır. Kahraman yaşadığı mekâna göre giydirilir. Yetenekleri mekânla doğru orantılıdır. Yani çöldeyse kıyafeti bedevi gibi başı sargılı belinde kılıçlı biridir. Ya uzay formunda bir mekân olsa o zamanda robata benzer figürler olur kahramanı. Aynen öyle işte. Biz bu dünya formuna göre yaratılmış varlıklarız. Bu dünyanın doğrusu bu dünyanın zamanı bu dünyada büyük küçük… Tüm bu kavramlar bu dünya için yaratılmış bir sözlük. 5 tanecik duyu organınıza ne kadar çok güveniyorsunuz demek geliyor içimden. Ben güvenmiyorum. Ve işte bu yüzden beni bu sanal oyunun içinde yaşamaktan keyif almamı sağlayan din. Bahsedilen nedenlerle değil. İçinde bulunduğum mekânın bir ekran koruyucu olduğunu düşündüğüm için: ))
Esen kalın…

A.okul

Hiç yorum yok: