11 Ağustos 2012 Cumartesi

mütemadiyen ölüp tekrar yaratılıyoruz

yıllar geçerken bizede az çok zarar veriyor elbette.yılları hep kendi doğum tarihimizle kıyaslar yaşarız. aynaya bakarız. evet eski yüz yoktur. gezerken dolaşırken vitrinde beğendiğin elbiseye bakarken şimdi 40 yaşımı değilde sanki 25 yaşındaki halemi giydiririm hep. sonra içeri girer kıyafeti denerim aynaya bakarım. 40 yaşında bir kadın giymiş. evet enteresan her seferinde yabancı gelir bana. çünkü beynimdekiyle gördüğüm biririnden farklı insanlar. 
sizede olur mu bu. peki ya bunu başkaları için hiç düşündünüzmü. yiğenim kübranın doğumu dün gibi aklımda. sanırım bundan 23 yıl önceydi. heyecan içerisinde bekleşiyorduk. bir kız yiğenim olduğuna o kadar çok sevinmiştimki. ondan önce bir erkek yiğenimde olmuştu ama kızlar benim o yaşım için daha sevimliydi. tüm günümü onunla geçiriyordum nerdeyse. kocaman yeşil gözleri minicik ağzıyla çok sevimli bir çocuktu. yıllar geçiyor ve o kocaman bir genç kız oluyor. ben ona bakarken hala o kocaman gözlü minik kızı görüyorum. onu özlüyorum. aynı duyguyu büyük kızama bakarkende yaşıyorum. 4-5 yaşlarında uzun siyah kıvırcık saçları vardı. kızım yanıbaşımda ama o kocaman siyah gözlü kızım yok. sanki büyürken gelişirken birileri zamanın bir köşesinde ölüyor. nerde bırakıyoruz farketmeden. elim ölüyor yüzüm ölüyor ve mütemadiyen her gün yenisini yerine koyarak yokluğunu unuttururmaya çalışıyor. ama ben çok özlüyorum. her banyo sonrası bornozunu giydirip havluyla saçlarını kurulayıp yüzünü yüzüme yaklaştırıp havluyu açarken kızımın bana bakan o gözlerini özlüyorum. o zamanlar küçücüktü aşağıdan yukarı kaldırırdı başını bana bakmak için şimdi 12 yaşında ve benden uzun. hala aynı heyecanla havluyu sarıp başına, sıyırıyorum yavaşça... evet benim kızım.. ama o minik kız değil... yapabileceğimiz en iyi şey zamanın anın tadını çıkarmak. özlemek mayamızda var sanki. tıpkı ölüm gibi. hergün ölüyor her gün yaratılıyoruz. değişiyoruz yenisine hemen alışıyoruz.

Hiç yorum yok: