27 Mart 2013 Çarşamba

BANA SADECE "SENİ ANLADIM" DEMEĞE GEL...




Sanatçı olmak tercih midir?

İnsan sanatçı mı doğar?

İnsan niçin sanat yapma isteği duyar?

Sanatçılar sanatı boş zamanlarını değerlendirmek için yaparken mi sanatçı oldular?:)

Sanatçılar için sanat yapmak zor mu?

İnsan sanat yapmaya niçin ihtiyaç duyar?


Sıralı cevap veremem. Sıralı düşünemem de pek. Hem yazdıklarımı sonradan okuyup düzeltemem de zaten. O nedenle bütün halinde dağınık cevap vermek istiyorum.


İnsan dünyaya gözlerini açar ve öğrendiği her şeyi, kendindeki bir isteği tatmin etmek için kullanır. Nedir biliyor musunuz? 


Sevdiğiniz biriyle bir fikir üzerine tartışmakta ki ısrar nedir. Sizi yanlış anlayan birine bu izahın sebebi ne? Niçin hüzünlenince şarkı söyleriz yahut söyleyemezsek de ağırından bir müzik dinleriz. Niçin ama niçin bazı filmlerin bazı replikleri bizi hazine bulmuşçasına sevindirir. Ne çok soru soruyorum dimi. Peki siz hiç düşündünüz mü? 


İnsanlar kendilerini ifade edebilmekte güçlük çektikçe sanata yönelirler. Bunu benden önce söyleyen olmuş mudur?.. Muhtemelen olmuştur ama ben duymadım. Sanatçı olduğum epey tartışılır ama içimdekileri böylesine anlatmaktaki ısrarımdan, anlaşılma kaygım yattığı bir gerçektir. Henüz sanatçı sıyırmışlığına gelmemiş olmakla birlikte bu yorumu yapacak kadar akılbalik olduğum içindir:)
 

Anlaşılmak ister insan. Sadece anlaşılmak. Çoğu insanın kolaylıkla yapabildiği şeyi bu insanlar beceremez. Ya doğru anlatamazlar ya da karşılarındaki doğru anlamaz. Bu tam bir sancılı kısır döngüye girer. Sesler çoğalır yorumlar artarak anlamsızlaşır. Çığlıkların duyulmaz ve sen sanat yaparken kendini daha anlaşılır bulursun. Veya öyle sanırsın sonra… boş ver dağınık kalsın noktasında rahatlar… Özgürleşirsin…


Ters açıdan bakacak olursak: veya bu insanların duygu eşikleri çok düşük olduğu için normal bir duygu onlarda ağır hasarlar verecek kadar etkili olabiliyor. Yani çocukluğunda dayak yemiş iki çocuktan biri bunu hafif atlatırken diğerinde bu durumlar tüm hayatını etkileyebiliyor. 


Velev ki: siz doğmadan evvel sizin cinsinizde bir kardeşiniz olmuş ve ölmüş. 3 yıl sonra siz doğmuşsunuz. Size onun kimliği verilmiş. Tabi ki onun adını taşıyorsunuz. Ve aileniz sizi ölümüne seviyor. Buna benzer örnekler ülkemizde çok görüyoruz. Böyle bir durumda kaç tane çocuk 'Doğar doğmaz tapınılan bir ölünün ayak izlerinden yürümeye başladım. Beni severken hala onu seviyorlardı aslında. Belki de benden çok onu. Babamın sevgisinin bu sınırları, yaşamımın ilk günlerinden itibaren çok büyük bir yara oldu.'  Diyebilir ki?


Veya ailesinde ard ardına ölümler olmuş bir çocuk tüm yaşımda cenaze dönüşleri yaşananları anlatan resimler çizer. Bunun gibi veya daha fazlasını yaşayan milyonlarca insan var ama onların bu trajedileri onları sanatçı yapmıyor. Tapınılan bir çocuğun ayak izlerinden gitmek Salvador dali gibi, duygu yoğunluğu yüksek, yaşamı anlamlandırmak için aşırı sorgulayan o çocuğa kalıyor. Ve tabi ki doğarken annesini kaybeden sonra kendisine bakan teyzesini… babası… eduard much. (bir başka yazımda bundan bahsetmiştim.http://venusunkalbi.blogspot.com/2012/05/ressamlarin-trajik-hikayeleri-salvador.html


Trajedileri her gün her an birileri yaşıyor ama birileri paratoner gibi kendine çekiyor bunları ve dibine kadar hissediyor her şeyi. Tıpkı stratosferden çılgın atlayış yapan Avustralyalı pilot ve paraşütçü Baungartner’ in adrenalin salgısının az olması nedeniyle çoğu insan değil, çoğu pilot ve paraşütçüden daha yüksek bir bir cesaretle bu atlayışı yapması gibi. Evet, belki de tamamen bundandır herşey. Hormonlarımızdandır. Yoksa benim dönme dolaba binemeyişimin nasıl bir sebebi olabilir? Benim dönme dolaba bindiğimde hissetiğimle onun uzaydan atlaması aynı heyecana denk geliyor olabilir. Hatta o atlayabildiğine göre benim adrenalin salgımın ondan daha fazla olduğu bile söylenebilir.(yaaa pek bi bilimsel konuştum. Seyrettiğim belgeseller ve yine izlediğim psikolojik deneyler sayesinde yapıyorum bu yorumu. Yaniii öyle sallamıyoruzzz:)


Şimdi pek hoşlanmamamla birlikte anlattıklarımı daha anlaşılır:)))))))) cümlelerle izah edeceğim: çevremizde sağırlar ve körler oldukça biz sanat yapıyoruz. Ve belki de biz aşkı ve acıyı sizin hissettiğiniz gibi değil daha hastalıklı ve daha tutkulu hissettiğimiz için siz bizi anlamıyor, biz anlatamıyor kıvranıp duruyoruz. 


13 yıl önce çıkardığım şiir kitabımın adı neydi biliyor musunuz? Pek bir ironik…


Bana


Sadece 


“seni anladım...”


Demeğe


Gel…





Hiç yorum yok: