17 Şubat 2012 Cuma

VENÜS İÇİN...


BOTTİCELLİ- Venüs'ün Doğuşu
Sanırım üniversite 3. sınıfta falandım. Bölümün içindeki büyük sergi salonunda arkadaşların karma resim sergisi vardı. Bir ders arası aşağı inip biraz eğlenerek biraz kikirdeyerek geziyorduk. eee biraz yaşımızın hamlığı sanırım birazcık gülmeye eğlenmeye hep bir sebep arıyorduk. Derste yapılan birçok çalışma arasına sıkışmış güzel bir resim vardı. Bir dergiden kesilmiş güzel bir kadın resmi. Hani böyle vaaaw denecek tarzdan değildi. Güzel bir kadındı o kadar. Yanında da aynı resmin yağlı boya çalışması vardı ve altında beni çoook etkileyen bir yazı ekliydi. " sanat ne sanat için ne de toplum için, sanat sadece senin için"...bir resim nelere ilham olabiliyor. Gördüğün bir resmin hayatının akışana nasıl bir kanal açıyor bilemiyorsun. 

Evet, gördüğünüz bu resimde benim için aynı derece etkili... Resim İtalyan ressam Botticelli’ ye ait. Yıl 1480 li yıllar yani Rönesans sanatını Leonardo da vinci, Michelangelo ve birçoğuyla birlikte yarattıkları dönem. Ressamların kilisenin hizmetkârı olarak görüldüğü, sanatçılarında sanatını yapabilecekleri maddi desteğini hissettikleri kiliseye hizmet ederek tatmin oldukları, yaratılarının sınırlı olduğu ama aynı zamanda birbiriyle yarış halinde olduğu altın bir çağ. Leonardo da vincinin son akşam yemeği resmini çizdiğinde Yahuda gibi bir ispiyoncuyu yeteri kadar çirkin çizmediği için Michelangelo’ nun Sistine Şapeline çizdiği 343 figürle bir anlamda Hristiyanlığı tanımladığı ama figürlerin müstehcen olduğu düşüncesiyle suçlandığı bir dönemde Botticelli’nin ilk defa dini bir resim yerine mitolojik bir konuyu işlemesi oldukça radikal oldukça cesur bir davranış.Din dışı resim yapılmazken  Botticelli’nin bu çıkışı oldukça şaşkınlık vericidir. Asice bir çıkıştır. Sanatçının bir devrimidir. Perspektifi bulmak gibi bir şey. Yepyeni bir şey. Sonra resme bakıyorsunuz. Boynunun biraz uzun omzunun düşük olmasına aldırmadan ayrıntı da bozuk gibi duran bu güzel kız bir istiridye kabuğunun içinde yeni doğmuş bebek teninde pembe, kızıl sonsuz gibi duran bukleli saçları, gül yaprağı konmuş gibi duran minik ağzıyla iki rüzgâr tarafından kıyıya çıkarılırken ne kadar kusursuz duruyor. Bu nasıl bir zarafet diyor insan. Güçsüz görünen elinin biriyle göğsünü kapatırken diğer eliyle saçlarını vücuduna sarışı ne kadar narin. Ve bakışları ne kadar mahzun yıllar süren bir yoldan gelmiş gibi.

Çoğuna kıyasla benim güzel anlayışıma denk düşüyor bu figür. Kusursuz kadın figürüne tek aday benim için.

Yani işin aslı tıpkı o sergideki resim gibi sanat ne sanat için ne de toplum için sanat senin için...

Hiç yorum yok: