Geldim burdayım dedim ama aslında şu son 1 aylık süreçte
onca şey olduki hangi birinden bahsedeyim bilemiyorum. Garip bir sürecin
içindeyim.
Tatilim bahsettiğim gibi harikaydı. Yani benim için öyleydi.
Hani anlat dediğinde uzun uzun anlatılacak değil ama gözlerimi kapattığımda
uzun uzun izlediğim onca görüntü var ki…
En güzeli dalışlarımdı. Yüzmeyi kendi kendime öğrendim bu
nedenle denize açılmam ve dalmam birkaç yılımı aldı. (yıl derken yılda 15
günlük tatillerimi kastediyorum) denizin üstünden çok içi beni daha çok
heyecanlandırıyor. Daha yüzmeyi bilmezken bile gözlüklerimi takıp saatlerce
içini izlediğimi biliyorum. Mersin bol balık çeşitlerini görmem için çok ideal
bir yer. Deniz salyangozları deniz yıldızları vatoz yavruları ve adını
bilmediğim balık çeşitleri hele hele o tertemiz deniz kumuna güneşin
yansımalarını seyretmek fevkalada bir duygu. Bu sene paletlerle daldım. Paletler
sayesinde daha derine daha hızlı inebiliyorsun bu çok güzel. O çıkarken deniz
dibinden yüzeye bakmak işte bu görülmesi gereken bir manzara. Anlatamam. Denizden
yüzünü dışarı çıkarma anı; sanki bir dünyadan başka bir dünyaya geçiş gibi. (Aslına bakarsanız sigaraya bırakmaktaki
ısrarlarımdan biride buydu. Deniz içinde daha uzun kalmak için ciğerlerimin
temizlenmesi gerekiyorduJ
)
Kızlarım ve eşimle epey açıldık kızımın kıyıdan topladığı
deniz kabukları tatmin etmeyince derinlerdeki içi böcekli deniz kabuklarından
dalıp dalıp çıkardım. Bunu ilk yapmak istediğimde canımı sıkan böceğin içinden
çıkıp elime gelmesi ve midemi bulandırmasıydı. Onu hallettim. Palet poşetini
büyük kızıma verdim ve her daldığımda çıkardığım 2-3 tane kabuğu hemen içine
atıyordum. Yaşayıp yaşamadığından emin olmadığım (sonradan anladım ki canlıymış…)
deniz yıldızı da aldım bir tane. Eve getirdik ve epey onları izledik. Bir gün
dışarda bıraktık ve ertesi gün balkonu korkunç bir koku sarmıştı. Bir şekilde
sivasa getirdik. Ve onları bir kapta 5 dk kaynattıktan sonra burnumdan nefes
almadan tek tek kürdanla çıkardım.
Allahım bu nasıl bir koku. Yok böyle bir şey ne kokmuş et ne
lağım… bu bambaşka bir koku. Ama başladığım işi yarım bırakmamak için hepsini
temizledim.
Şimdi kızlarıma kutu yapıp
üstlerine yapıştırmam için bekilyorlar.
Sonra evimize gelip buranın rutin hayatına ayak uydurmaya
çalıştım. Her yıl olduğu gibistresli bir eylül ayı içinde bulunurken küçük
kızımın 1. Sınıfa başlaması iyi bir enerji oldu. O bambaşka bir durum. Elbette işin
hem duygusal hem psikolojik hemde siyasi bir ayağı var. Tüm bunlardan
soyutalayıp anın tadını çıkarmaya çalışıyorum. Yok 60 aylıktı yok küçüktü
büyüktü derken kafamız allak bullak oldu.
Merak ediyorum gerçekten
aynı sınıfta 60 ayıklarla 85 aylıkların olduğu bir ortamda 60 aylıklara
ne kadar şans veriyorsunuz. Ha bu demek değil büyükler harika küçükler kötü. Ama
aynı davranışı ve bilgiyi farklı yaş gruplarına veriyorsun bunun sonrasıda var
12 yıl sonra girecekleri bir sınav olacak bu ara kapanacakmı gerçekten.
Ben kızımı 84 aylık gönderiyorum. Sankisuç işlemişim gibi
bakışları hissediyorum bazen. Bu sistemde benim nasıl bir sorunum olabilir. Mağdur
olan benim çocuğum değil ki. Yaşının büyük olmasının çocuğunu küçük
gönderelenlere sakıncası var bize değil. Bir yıl geç gidiyor diye nasıl bir
tehlikeyle karşı karşıyayım merak ediyorum. Emeklilik yılı değil yaşı olan bu
ülkede işe ister 18 inde ister 35 inde gir sonuçta herkes 68 inde emekli
oluyor. İş hayatı çok mu eğlenceli. Çocuğunuzun bir an önce meslek sahibi
olasına niçin ihtiyaç duyuyorsunuz.
Kızım dünya güzeli kızım doya doya yaşının güzellikleri
yaşıyor hele bu sene sokakta arkadaşları var gününün 5 – 6 saati onlara
oynamakla geçiyor. Bu durumdan çok memnunum. Çünkü bende öyle bir çocukluk
geçirim. Ben 7 yaşında başladım okula ve ilk okul bitene kadar sokaktan eve girmedim. Harika yıllardı. Şimdi ki gibi
deneme sınavı falan yoktu. Yok öğretmenlerin birbiriyle ego savaşları. Ben bunu
öğrettim ben şunu yaptım. Yoktu öyle bir şey normal öğretmenlerden normal
eğitim aldık. Çünkü biz normal çocuklardık. Şimdi herkes çocuğunu prens chars
yahut prenses zannederek büyütüyor. Hepsi asil ve hepsi süper zeka. Aa benim
oğlum drama dersi alıyor yok ingilizce eğitim alıyor. Ee ne oluyor sonunda
hepsini unutuyor. Okulda sosyal dışarda anti sosyal akranlarına hırçın davranan
narsist çocuklar yetişiyor.
Benim çocuğum normal bir çocuk. Ben normal bir çocuk gibi
bol bol oynamasını eğlenmesini kendi kendine öğrenmesini hayatını tanımasını
sevmesini merak etmesini araştırmasını öğrenmesini istiyorum. İlk okulda
ingilizce eğitim almasının bir anlamı yok. İyi bir kursa giderek yahut 3 aylık
bir yurdışı gezisinde öğrenebileceği birşeyi 7 yaşında dayatmak istemiyorum. Herkes kendi çocuğundan sorumlu bende
benimkinden. Kibarca bu bizim kararımız demek istiyorum.
Evet herneyse böyle bir tecrübe yaşıyoruz işte. Belki tüm
bunların üstüne karabasan gibi oturan şeylerde yaşıyorum. Beni üzen insanlarda
var çevremde. Düşünmemek ve hayatımdan çıkarmaya çalışıyorum. Kıymet vermemek
ve durup benim için yapabileceklerini görmek istiyorum. Ama şunuda biliyorum. İnsanların
hayatında tutunacakları birileri olur. İyiki var dediğimiz. Herşeye rağmen
sizin için değer dediğimiz. Ne bileyim işte… yusufum sen iyiki varsın. Beni hiç
hayalkırıklığına uğratmadın. Hiç yarı yolda bırakmadın. Bana hep destek oldur
ve güvendin. Kararlarıma saygı duydun. İşime hiç karışmadın. Ve ben hep sana
layık bir eş olmaya çalıştım. Kızlarım sizler iyiki varsınız. Biliyorum hatta
eminim varlığınız ve böylesine güzel bir aile olmamızın diyeti bu kara
bulutlar. Ama yinede diyorum ki varsın ne kadar siyah olursa olsun siz hep bu
küçük çatının altında yanımda olun. Sizleri çok seviyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder